Samsung etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Samsung etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Aralık 2015 Pazar

Bir Akıllı Saat Hikayesi: Pebble (Gereklilik mi israf mı?)

Pebble...
Çakıltaşı...

Bir saat firması için hayli ilginç ancak söylenişi bir hayli sevimli bir isim...

Geçmişi asırlarca önce dayanan saatlerin teknolojik gelişmelerden nasibini almaması olmaz bir durumdu.
Apple'ın akıllı saatine dair duyumlar ve beklentiler bir şehir efsanesi kıvamında teknoloji dünyasının sokaklarında esip yerdeki çöpleri uçurduğu esnada en büyük rakibi Samsung 'Gear' modelleriyle sahnedeki yerini çoktan almıştı.
Apple ise bir hayli ses getiren Apple Watch serisini duyurduğunda  pek çok insan 55 bin Türk lirasına kadar ulaşabilen satış fiyatıyla bu saatlerin teknoloji dünyasındaki yerini sorgulamaya başladı...
Onlardan biri de bendim itiraf ediyorum.

Teknolojiye bir hayli gark olmuş yaşamlarınızda akıllı telefonlarımız zaten gün boyu elimizden düşmüyor. Pek çoğumuzun evinde tablet de var. Televizyonlarımız o üzerinde safi beş altı düğme bandıran, sesi açmak, kanal değiştirmek için sürekli ebeveynlerimiz tarafından yattığımız yerden kaldırıldığımız tüplülerden değil artık. Onlar bile bir hayli akıllandı.

Peki bu kadar teknolojiye boğulduğumuz bir dünyada estetik anlayışımızın, yaşam felsefemizin, kişiliğimizin bir yansıması olarak gördüğümüz, bir aksesuardan çok daha derin anlamlara haiz olabilen saatlerimizin akıllanmasını ne kadar istiyoruz.
Benim gibi saat konusunda tek eşli olup seçtiği saatle yaşama bakış açısından tutun da kişiliğine kadar kendiyle ilgili pek çok bilgi verdiğini düşünen eski kafalı biri bile bu işe bulaşabiliyormuş.

Apple ürünlerinin kullanıcısı ve beğenicisi olarak Apple Watch duyurulduğu andan itibaren hiç ilgi alanıma girmedi. Ancak son bir aydır kafamda akıllı saatlerin gerekliliğine dair soru işaretleri de belirmeye başlamıştı. Zira öğretmen olarak her gün sekiz saatlik ders anlatımım esnasında tabir-i caizse eşşek kadar iPhone 6 Plus telefonumu sürekli cebimden çıkarmam, bildirimlere bakmam mümkün olmuyordu. Bazen önemli bildirimleri kaçırmam çeşitli sıkıntılara sebebiyet verebiliyordu. Bunun üzerine bir akıllı saatten ziyade hem saat hem de telefona bir yardımcı gözüyle baktığım Pebble saatlerini araştırmaya başladım..Yerli yabancı inceleme videolarını izledim. Ucuzundan pahallısına tüm modellerini ölçtüm biçtim..En sonunda Pebble'ın piyasaya giriş modeli olan ve en baz model olarak adlandırabileceğimiz Pebble Classic modelinde karar kıldım. Zira bunun üç sebebi vardı.
1. Şuan bütçem buna müsade ediyordu.
2. Classic dışında diğer Pebble saatlerin ikinci eli Türkiye'de neredeyse hiç yok.
3. En ucuzundan başlarsam hiç bilmediğim bu alanda memnuniyetsizlik yaşadığımda ya da akıllı saatlerle anlaşamadığımda kaybım da en az olacaktı.
Bu düşüncelerle sahibinden.com sitesinde ikinci el bir Pebble Classic buldum ve satın aldım. Bir haftadır kullanıyorum. Teknolojik detaylara girmeden izlenimlerini paylaşmak isterim.

- Saat düşündüğüm kadar kaba değil. Zira bileklerim çok kalın olmadığı için kaba bir görünüm vermesinden korkuyordum. Ayrıca jet black olarak isimlendirilen siyah renk cidden hoş bir duruş sergiliyor.
- Ekran e-paper olarak bilinen siyah-beyaz bir ekran. Bu ekran hem düşük güç tüketimi hem de güneş ışığında kolay okunuşu ile ön plana çıkıyor. Bu arada ekran demişken ekran Samsung veya Apple saatlerindeki gibi dokunmatik değil. Herşey telefonun yanlarındaki toplam dört tuşla yapılıyor. Ayrıca ekranın çizilmelere karşı çok dayanıklı olmadığını da ifade etmeliyim.
- Saat arayüzleri yüzlerce hatta belkide binlerce..Zira ben uygulama mağazasında sonunu bulamadım.
Her gün yeni bir tane kullansanız bile bitirmeniz zor gözüküyor.
- Kordon silikon malzemeden üretilmiş ve gayet yeter bir kalitede. Ancak benim gibi cildi yazın terlediğinde pislik yapan, alerji doğuranlardansanız yazın bi kordonun deride tahriş yaratması pek ihtimal dahilinde.
- Saatin kurulumu ve kullanımı çok kolay. Facebook hesabınıza giriş yapabiliyor, maillerinizi açıp okuyabiliyorsanız bu saati de rahatlıkla kurup kullanabilirsiniz.
- Telefonunuza gelen hemen tüm bildirimler (çağrı, mesaj, facebook, twitter, instagram, whatsapp..vb) saate de geliyor bu sayede telefonunuzu sürekli cebinizden çıkarmak zorunda kalmıyorsunuz.
- Telefonda saat arayüzleri de dahil olmak üzere hepi topu sekiz uygulama yükleme hakkınız var. Bu sıkıntılı bir durum. Gelecek güncelleme ile bu engelin kaldırılacağı söylentileri var.
- Suya dayanıklı bir yapısı var. Bu elinizi yıkarken, duş alırken saatinizden ayrılmamanızı sağlayabilir. Hatta banyoda telefonunuzdan müzik açıp saat üzerindeki düğmelerle parçalar arasında ileri-geri yapabilirsiniz.
- Saat hem IOS yani Apple modelleri ile hem de Androidlerle uyumlu. Bu da oldukça büyük bir avantaj.
- Pil bir akıllı saate göre gayet iyi gidiyor. Bir haftada sadece iki kez şarj ettim.

Sonuç olarak "Pebble'ı sevdim mi, uzun zaman kullanır mıyım?" şeklindeki kendi soruma net bir cevap veriyorum.
Evet Pebble Classic modeli bir haftalık kullanımın sonucunda epey işime yaradı. Telefona gelen bildirimleri telefonu cebimden çıkartmadan görmek bir hayli kolaylık. Hele de yazın sıcağında cepte ağırlık yapmaması için telefonu el çantasına taşıdığımda sesini duymamak gibi bir derdim kalmayacak.. Ayrıca hergün ya da gün içinde keyfime göre farklı saat arayüzlerini kullanmak çok keyifli. Pek çok bilgiye saatten erişmek telefonun daha az kullanımını ve pek tabii pil ömrünün uzaması sonucunu doğurdu. Ders anlatırken zil sesi veya bildirim sesi duyulmaması da benim için iyi oldu.
Ancak dediğim gibi saatinize anlam yüklüyor ve onu sıradan bir aksesuar olarak görmüyorsanız henüz bir kişiliğe sahip olmayan teknolojik saatler size pek çekici gelmeyecektir. Ancak tasarımsal anlamda gösterilen gelişme hakikaten takdir-e şayan. Özellikle pek hazzetmediğim bir firma olan Samsung'un yakın zamanda duyurduğu Gear S2 modeli dairesel yapısı ve iki farklı kordon seçim avantajı ile son derece güzel görünüyor.
Akıllı saatler kesinlikle geleceği olan bir teknolojik alet. Becerileri arttıkça, estetik açıdan daha hoş bir yapıya kavuştukça daha kişilik sahibi cihazlar haline geleceklerine ve yeni gönüller feth edeceklerine inanıyorum.
















7 Kasım 2014 Cuma

NEDEN APPLE?

Apple..
Steve Jobs'la efsaneleşen, pek çok analist tarafından onun ölümü ile bocalama yaşasa da hala dünyanın en değerli şirketi sayılan, son çeyrekteki geliri 42,1
milyar dolar, elindeki nakit miktarı 155 milyar doları bulan bir teknoloji devi...

Üzerinde en çok konuşulan, en çok tartışılan şirketlerden biri. O denli ki artık pek çok yerde futbol, siyaset kadar teknoloji muhabbetlerinin de döndüğünü; 
"Mercedes mi BMW mi?"
"Galatasaray mı Fener mi" geyiklerinin yerini 
"Apple mı Samsung mu" sorularının aldığına pek çoğunuz şahit olmuşsunuzdur sanırım.

Geçtiğimiz 12 ayda tam 243 milyon adet iOS cihazı satan bu devle tanışmam 2011 yılı ekim ayına denk gelmektedir, ki bu benim gibi bir teknoloji meraklısı için geç bir tarih olsa gerek.

(1999'da başlayan telefon maceramın kronolojik gelişimi aşağı yukarı bu şekildeydi.)


İlk dokunmatik telefonla tanışmam bir dönem ortalığı kasıp kavuran Nokia 5800 ile olmuştu. Sonrasında yazılımdan, uygulama mağazasından bi haber teknoloji acemisi ben için bir sonraki durak Samsung Wave 2 olmuştu.

Ama ya reklamlarda ya da kimi dizilerin artizlerinde gördüğüm iPhone'lar aklımın bir köşesinde kendine kaçak gecekondu dikmeye çoktan başlamıştı bile. 
Nitekim 4s'lerin tanıtımıyla fiyatları düşen 8gb'lık 3gs'ler ilgi alanımda ele geçirdiği alanı her geçen günü daha da büyütüyordu ki ben planlama aşamasına geçtiğimi fark etmiş oldum. Şuursuzca, koleksiyonunu yaptığım model otomobillerden en değerli olanını bu iş için kurban seçmiştim çoktan.(sonrasında ne pişmanlıklar yaşadım bir bilseniz..300 tl'ye sattığım bu modelin iki yıl sonra 1500-2000 tl gibi satıldığını da gördüm :'(  ) 



Ve gittim.
Gittim ve bir Turkcell bayisinden 12 taksitle (bir kısmını modelden gelen parayla sağlamış idim) iPhone 3gs aldım ve böylece Apple dünyasına adım attım. Aldığım gece telefonun ilk açılış ve kurulumunda ne kadar acemi olduğumu hatırlıyorum şimdi tebessümle...Açılışta otomatik olarak sorulan o sorular yanlış bir şeyler yaparım korkusu ile bana ecel terleri döktürmüş, hemen çevirdiğim Turkcell müşteri hizmetlerindeki elemanın yardımı ile ancak telefonun kurulumunu tamamlayabilmiştim.
Ve o telefon bana ancak iki ay dayandı. Zira, yıllardır içimde usul usul uyuyan teknoloji canavarı uyanmak için bir Apple cihazına dokunmamı bekliyormuş meğer..

Ve ben yine gittim.
Gittim ve bu kez bir Vodafone bayisinden 24 ay taahhütle iPhone 4s aldım. Telefonu almadan önce günlerce cebimde sakladığım Vodafone'un 4s reklam broşürünü hala saklarım her ne kadar köşeleri yıpranmış, buruşmuş olsada..

4s, teknolojiye bakış açımı tümden değiştirdi..Hayatımı kolaylaştırmasının yanı sıra o güne kadar hiç bir cihazın olmadığı kadar dahil oluverdi hayatıma...Uygulama mağazasından beğenilen uygulamalar birer ikişer yüklendikçe ben yeni bir pratiklikle, yeni bir eğlence anlayışı ile tanışıyordum. İlk yaptığım işlerden biri Walter Isaacson'un Jobs'un biyografisini anlattığı kitabı bir yerlerden (?) bulup telefonuma indirmek ve okumak oldu.

O kitap ve kitapta anlatılan Jobs Apple hayranlığıma indirilmiş bir hayranlık kırbacı idi. Steve Jobs'un takıntılı kişiliğinde kendimden de benzerlikler buldum kimi zaman, kimi zaman da iletişim konusundaki eksikliklerine, insanın sinir dünyasını allak bullak eden davranışlarına gıcık oldum.

O zamanlar 3 yaşında olan kızımın bir çok videosunu, pek çok fotoğrafını çektim 4s'le. Her an elimin altında sınıfına göre son derece başarılı bir kamera, f.makinası oldu bana. Onun sayesinde ne zaman büyüdüğünü fark edemediğim kızımın, ileride değeri çok daha artacak belki binlerce fotoğrafını/videosunu çektim. Siz sırf bu nedenle bir teknolojik alete minnet duymaz mıydınız?

Ya onun sayesinde gidermeye çalıştığım bilgi açlığım. Cebimde 24 ciltlik bir Büyük Larousse seti taşıyordum sanki..Kimi zaman beklediğim dişçi sırasında bana yarenlik ediyor, sörf yapıyordum. Kimi zamanda öğrencilerimle kitaplarda neden güncel veriler kullanılmadığını eleştiriyor, telefondan girdiğimiz internette 2012 yılı dış ticaret rakamlarını bulabiliyorduk..Sene sonu geliyor, öğretmenler odasındaki tek bilgisayar not girişi sırasıyla boğuşurken ben kenara çekiliyor ve iPhone'un Retina ekranının rahatlığında usul usul giriyordum notlarımı e-okul sistemine..

Pek çoğunuzun yaptığı gibi film de yükledim, müzik de telefonuma. Ama Apple'ın alternatiflerine göre sunduğu ekstra güvenlik ve onun getirisi rahatlık en çok banka işlemlerinde işime yarıyordu. Benim gibi kredi kartlarına, taksitlere boğulmuş memur takımı için ayın 15'inin ekstra yükten başka hiçbir anlamı yoktur. Düşündüğünüz gibi alem falan yapmıyoruz o gün yani. Zira internet bankacılığı ile artık ayın 15'inde para sanal olarak ordan oraya EFT yapılır, havale yollanır, kartlar ödenir ve siz ya eksi bakiyeye düşer, ortaya çıkan görüntüyü kararan bir surat ifadesi ile izler ya da elde kalan iki haneli rakama düşmüş para için bi ara bi bankamatiği ziyaret edersiniz. İşte bu sanal trafikte Apple için geliştirilen uygulamalar hayatımı bir hayli kolaylaştırıyor bankaların o boğucu atmosferini daha az solumama sebep oluyordu.

Tek başına yapılan kahvaltılarda artık haber sitelerini gezinmek, köşe yazılarını okumak rutine dönüşmüş, gündem takibinden büyük kolaylık sağlar hale gelmişti. 

Rutin olarak yaptığım yaz tatili köy ziyaretlerinde zar zor çeken interneti kullanıp sanal alışverişler yapıp siparişler hazırlayabiliyordum artık..

Apple bana sadece "hayatım toplantı uzayacak galiba, kızımı benim için öp" demeye yarayan bir cihaz vermemiş aynı zamanda bir yaren, bir yaver de vermişti. Hayatımı kolaylaştırdığı kadar artık "can sıkıntısı" kavramı da onun sayesinde hayatımdan yavaş yavaş uzaklaşıyordu.

Artık sıkılmaya başladığınızı hissediyorum...
Yoksa yanılıyor muyum...
"İyi de güzel kardeşim tüm bu saydıklarını bir Samsung'la, bir HTC ile de yapamaz mıydın?" diyorsunuz galiba..
Mantıksal olarak evet Samsung Galaxy S2,S3,S4,S5'ler, Galaxy Grandlar,Neolar,Alphalar, Younglar, Aceler...(ve daha yüzlerce Samsung Galaxy serisi daha) yada HTC One X'ler,One m7'ler m8'ler hepsi de aynı işi görmesi için üretilmiş cihazlar...
Ama bu durumda mantık tek başına işe yaramıyor...Zira beğeniler, beklentiler, kişisel zevkler devreye giriyor...
Çünkü kaliteyi seviyorum...

Evet.
İşte Apple'ı seçmemdeki nirengi noktası bu.
Çünkü ben kaliteyi seviyorum.
Ve Apple bu piyasadaki en kaliteli firma...Bu işi hakkıyla yapabilen tek firma.
Sunduğu ürünler fiziksel anlamda da kullanım anlamında da size kaliteli olduğunu hissettiriyor.Çünkü o teknoloji dünyasının Rolls Royce'u.

Jobs'la başlayan takıntılı üretim anlayışı ufak fireler (iPhone 6 ve 6 Plus'daki kamera çıkıntısı gibi) verse bile hala devam ediyor. 

Kalite kadar önemli hatta onu destekler bir konu daha var ki;
Tasarım.
Apple ürünlerinde hakim olan sadelik, flat dizayn ve kullanıcı odaklı yaklaşım şuan kullandığım iPhone 6 Plus, iPad Air, Macbook Pro ve Time Machine'de kendisini hissettiriyor. 

Ve evet, Apple'ın son güncellemeler ile daha da kuvvetlendirdiği tüm cihazları birleştirme prensibine dayalı olarak oluşturduğu ekosisteme bırakıverdim kendimi. Rahatlığını yaşıyor, keyfini sürüyorum.
Maillerim, Kişilerim, Notlarım, Kitaplarım... hepsi ortak sistemde ve ben birinde başladığım işi diğerinde devam ettirip bitirebiliyorum. Ne Samsung'un ne de Microsoft'un bunu bu kadar kaliteli şekilde sunması şuan mümkün. Bu da yukarıda saydığım (hatta eksik saydığım) tüm maddelerle beraber Apple'ı sektörün bir numarası yapıyor.

Her ne kadar 4.7 ve 5.5 inçlik ekrana sahip son iPhone modelleri ile Apple'ın takip edilen değil takip eden bir firma olduğu söylense de ben Macintoshlardan iPodlara, iPhonelardan iPadlere ve hatta  Watch'a kadar tüm Apple ürünlerinin ya kendi sınıflarını ya da sınıf standartlarını yarattığını düşünüyorum. Bu da Steve Jobs'un bir başarısıdır muhakkak ki neden bilmem ruhuna Allah rızası için bir Fatiha okuma arzusu doğuyor bu aklıma geldikçe.

Bu yazı Apple fan boyluğu için (Türkçeye böyle iğrenç bir kelime de katmış oldum galiba) yazılmadı kesinlikle..Gece yarısı Apple Store önünde kuyruğa girmeye, varını yoğunu ortaya koyup her yıl telefon değiştirme gayretine çok da akılcı bakmıyorum açıkçası. Teknoloji yazarı Serdar Kuzuloğlu'nun bir röportajında bahsettiği gibi ağzındaki çürüğü yaptırmayan nice insan en son çıkan telefonu alma derdinde. İşte bu yanlış.
Çok yanlış.
Bu sektörde Apple'ın politikalarının da ürünlerinin de hatalı kısımları olduğunu/olabileceğini biliyor ve inanıyorum. Ama hatalarla, müşteri kazıklayarak daha fazla kar elde etme derdindeki hissedarlarla dolu bu teknoloji dünyasında Apple diğerlerine göre ürünlerini ve hizmetlerini daha sağlam daha kaliteli sunmayı beceriyor. Yani tüketime dayalı, kusursuz şirket bulamayacağınız bu piyasada Apple Abdurrahman Çelebi* oluveriyor.

*Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman çelebi derler...