29 Ocak 2014 Çarşamba

MODELLERE BİR SAYGI DURUŞU


Öğretmenliğe başladığım 2001 yılında bekarlığımla karşılıklı yaptığım sabah kahvaltılarında bize eşlik eden şiir albümlerinden birisidir Bedirhan Gökçe'nin "Üçüncü Sayfa Şiirleri".
İşte o albümde çok sevdiğim şiirlerden birisiydi "İstanbul".
Girizgahında aynen şu mısralar var idi;

"Benim bir de İstanbul maceram var,
995 te başlayan yağmurlu bir Kasım günüde
Heyecanlı, bir o kadar da gergin
Yazmıştım İstanbul’u ilk kitabımda

İster gel ister gelme, geçmeziyem bu şehrin
Men güzelden anlaram
İstanbul şahı şehrin demiştim,
Bir gezmede İstanbulu.."

İşte benimde 2006 'da sevimli bir Nisan gününde başlayan modelcilik maceram var. 2006 Nisanında başlayıp 2013 Ocak'ında nihayetlenen bir macera.

Modelcilik sevdasının otomobil tutkusuyla paralel geliştiği düşünülür çoğunlukla. Peki otomobil tutkusu nerden gelir. Dört tekerli bu götürgeçleri çekici kılan nedir? Özellikle erkeklerin gönlünde en güzel mevkiileri kendine imarlamasının, istimlak etmesinin sebebi nedir?

İlk aklıma gelen erkeklerin güce, güçlü olmaya karşı yönelimleri. Ve tabii o direksiyonla insanda doruk noktasına ulaşan "sevk ve idare etme egosu". Otomobilin direksiyonundayken ortalam 4mX1,8mX1,6m  ölçülerindeki bir alanın hakimi oluyorsunuz. Gaza yüklenme de, frene abanma da size bağlı, üç boyutlu, dört köşeli, iki dingilli, tek motorlu tenekeyi bir bilek hareketiyle istediğiniz yöne götürebiliyorsunuz (hatta ben hiç denemedim,mizacıma ters ama el freniyle aranız iyiyse çeşitli geometrik şekiller bile oluşturabiliyorsunuz asfaltın üzerinde). Hem bu teneke o kadar iyi ki, eşek gibi inatçı da değil, at gibi ne yapacağı kestirilemez de..Her şey gaza, frene ve cüzdanına bakar...

Recaizade Mahmut Ekrem beyefendilerin ruhları şad olsun, sanırım çok eskilerden erkeklerin bu ego tatmin yöntemini görmüş olacak ki "Araba Sevdası" isimli bir roman yazıvermiş (tabii Recaizade Mahmut Ekrem bu romanı bildiğimiz manadaki arabalar/otomobiller için ya da onlara sahip olmanın getirdiği zevki ifade için yazmadı, O züppe, densiz Bihruz beyin saçmalamalarını anlatma derdindeydi).

Konunun esasında sapıyorduk ki yumuşak bir bilek hareketi ile direksiyonu doğru rotaya kırdık.
Sahi konu neydi..Şair burada neyi anlatıyordu...
Şaka bir tarafa bu yazının ana teması 2006 Nisanında başlayıp 2013 Ocak'ında biten modelcilik maceram.
(Gerisi tamamen kişisel içerikli olacağı için facebook'da video paylaşacak, Beren Saat mi daha güzel, Kim Kardashina mı? bunu atılan yorum ve beğenilerden çıkartma gayretindeki arkadaşların, "adamın da işi gücü yok başından geçenleri gecenin bir yarısında yazmış arkadaş, milletin canı sıkılıyor herhal gözüm!" diyenlerin eylül yaprakları misali savrulup uçtuğu satırlar bunlar olsa gerek.

Konuya ikinci ve son olması dileğiyle bir kez daha dönersek, 2006 Nisanı (ki sanırım dördüncü defa geçiyor yazının içinde bu bölüm) ile başladı herşey. Bir gönül macerası için gidilen yolculuğun dönüşüydü her şeyi başlatan. Dandik otobüsün kıytırık kliması (bu ifadeleri kullandığımı öğrencilerim görse fena eleştirirler beni ) kısa sürede nasıl boğaz şişirilir konulu konferans dizisi düzenlense model manken olabilecek kıvama getirmişti beni. Okuldan alınan raporlar sonrası yorgan döşek yatmanın getirdiği can sıkıntısı ile google hoca efendi hazretlerinin şefkatli ve bilge kollarında buluverdim kendimi. "Model araba" yazdığımda karşıma çıkan sonuçlardan biri diecastturk.com adresiydi ki, modelcilik macerasının çıkış noktasıdır kendileri. Gençliğin, hevesin ve bilgi/tecrübe noksanlığının yarattığı bulanık bir beyinle apar topar satılık bölümüne sarktığımı hatırlıyorum.Ne bulursam alasım geliyordu. Bir gün Burago'nun oyuncaktan hallice bir Ferrarisinin peşinde koştururken bir başka gün 1:43'lerin , 1:24'lerin ardı sıra gidiveriyordum. 

Sanırım o dönemde özel mesajlarla, fiyat sormalarla, pazarlıklarla pek çok modelci arkadaşı yordum.

Nihai hedef olarak Mercedes teması belirlenince bu defa ucuz modeller hayallerimi süsler oldu. Her ay iki-üç model bana mısın dememeye başladı. Ne de olsa ekonomiktiler.
Bütçeyi yormuyorlardı. Gerçi arada sırada birileri çıkıp "Her ay alınan Welly, Maisto yerine iki-üç ay da bir alınan Autoart, Minichamsp daha yeğdir" dese de ben vitrinde artan model sayısına odaklanmıştım. Kii birgün kara sevdaya tutulup Autoart üretimi borda 1:18 Mercedes 190E 2.0 alana dek.

İşte o gün dedim ki olacaksa böyle olsun arkadaş. Bu akil adamların cidden bir bildiği var. Galileo spor olsun diye dünya dönüyor demedi değil mi?

O saatten sonra zorlanmalar başladı. Takviye vitese geçtiysek de zorlandık. Hele ki bekarlığın verdiği tüm sorumsuzluğa rağmen evdekilere model standart AA fiyatların gerçeğinin üçte dörtte biri şeklinde tanıtıvermeme rağmen. Bunu yapmayan modelci bulmak bir hayli zor olsa gerek.

Yalnız bekarlıkta başlayıp evliliğin ilk zamanlarında devam eden kutu kaçırmalar küçük tatlı kaçamaklar olarak hala zihnimde.

Gizlice siparişi verilen bir modeli, kargo şubesinden gizlice teslim alıp,eve gizlice sokuverme, yatağın altında bir süre gizleme...Üniversitelerde modelcilik kürsüsü açılsa gönüllü ders verirdim. O denli...

Mercedesler hep baştacı oldu. Neden bilmem. Sanırım ayakta naylon terlik, elde seyyar dondurmacıdan alınmış buz yığını dondurma, ağzımız bir karış açık Alamancı arabalarını izlerken oluştu bu sevda. Tabii bir de BMW var, ahirete kadar ikinciliğe mahkum. Bu ikisini birden tema yapayım, bir ondan bir ondan alır sağlam bir koleksiyon yaparım dedim kendime. Hatta çalışmalarına da başladım.
BMW'lerin sayısını da Mercedesler kadar artırmak için çabaladım.





Bir süre sonra ortaya çıkan görüntü şuna benzerdi.


Hatta askerlikte bile rahat duramadım.2007 yılında Dekalo'nun düzenlediği kampanyadan istifade Kyosho E320 bile aldım. Hatta bordo 190E'de dahil olmak üzere bir kaç modeli yanımda götürüp kendime asker arkadaşı eyledim.

Bu yükseliş dönemi ne zamana kadar sürdü?
Tabii ki evlenene kadar.

Evlilik dönemine girdiğimde modelcilik faaliyetlerinin Coğrafi Keşiflerle zayıflayıveren İpek Yolu gibi günden güne kan kaybedeceğini anladım. Arada ufak tefek tatlı kaçamaklar olsa da, bir iki model etiket fiyatının 1/3'i kadar değerle evde tanıtılıverse de artık bu numaralar evde sökmüyordu, çünkü internetten bi haber ana-babacağızıma karşılık en az benim kadar hin bir başkasının daha nefesi ensemdeydi. 
Muhterem eşimin.

Artık fiyatları düşük söyleme yolu da tıkanınca anladım ki evlilik ve hele hele de çocukla birlikte modelcilik aynı balonun sepetine sığmıyor. Yükselmek istiyorsak yüklerden kurtulmalıyız. 2010'da başlayan ev inşaatı modelcilik tarihimin Karlofçası oldu. 
Ardından Küçük Kaynarca, Ziştovi ,Yaş diye devam etti bu böyle..

Ne zamana kadar 2013 Ocak'ına (bu da üç etti) kadar.
Yaşamın getirdiği yorgunluk mudur yoksa nicedir içimde peydahlanan tembellik tohumunun patlaması mıdır bilinmez elimdeki bir avuç modele de bakamaz oldum. Kapalı, cam vitrinin temizliği bile gözümde büyür oldu. Buna bir de karanlık ellerce yükseltilen model fiyatları eklenince havluyu usulca ringe bırakıverdim.

Şimdi Norev'in W140 Mercedes S600'ü ile Revell'in 240D'si kalıverdi elimde.Onları satmamaya kararlıyım. Zira 240D aldığım ilk 1:18 model.Ve tam bir Alamancı arabası. Diğeri ise ergenlik yıllarımın, gençlik hayallerimin baştacı. Yırtık dökük bir dergi posterinin karşısında saatlerce dalıverip , "bu arabayı yıkamak, detay detay silivermek bile ne büyük bir zevk olurdu"  dediğim S600.Aşağıda o yırtık dökük poster görülüyor. Senelerce televizyon ekranından çok bu postere bakmışımdır sanırım. Ne zaman kadar? Pek tabii ki düğünüm öncesinde yapılan ev temizliğine kadar. Evde olmadığım bir gün kapının üstünden sinsice indirilen bu biçare poster yokluğum fırsat bilinip çöpe atılmış. İşte o nedenledir ki gecenin bir yarısı elimde fener mahallenin çöplerini karıştırdım. Yoksa zinhar tinerci ayağım yoktur.


Bugün modelciliğe başladığım ilkgünden bu yazıyı yazdığım ana kadar benim gelişimimde büyük emeği olan, evimin kapıları için gerekli paranın bir kısmını karşılayan, cep telefonu paramın açığını kapatan, sudan sebeplerle değil de ekonomik nedenlerle sıkıştığımda kimseye el açtırmayan, kendilerini gözü kapalı birer ikişer feda eden ve Kenan Şevkli, Gökhan Heparslan, Tuğrul Coşkun, Eray Erdemli, Cem Arslanoğlu,Ali Samangül, C.Y.G., Erçin Çeliktenli,Üstüncan Şav, Cem Dekalo, Ulvican Poyraz, Oğuzhan Dinçel, Serdar Gökhan gibi onlarca değerli insanı arkadaş/dost ettiği için evimi,vitrinimi ziyaret eden tüm modellerime huzurlarınızda teşekkürü bir borç bilirim. İki modelle kalakalan 2 metrelik beş sıralı cam vitrinime baktığımda tüm modellerimi minnetle anıyorum.

Acaba bu satıra benden başka ulaşan oldu mu? bu arada kişisel görüşüm Kim Kardashian yönünde.

Sevgilerle
Kerem GÜREL