iPhone etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
iPhone etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Nisan 2016 Perşembe

iPhone 6 Plus'tan 5s'e Dönüş...Bir Hüsran mı Keyif mi?

Bir buçuk yıla yakın zamandır kullandığım iPhone 6 Plus telefonumu radikal bir kararla 5s’e çevirme kararı aldım ki bu kararın alınmasından maddiyat başta olmak üzere bir kaç farklı neden etkili olmuştu.

iPhone 6 Plus’a ilişkin beğenilerimi burada ve burada bulabilirsiniz. Kendisi ile gayet samimi, içten ve saygıya dayalı bir birlikteliğim olmuştu. 

iPhone kullanmanın kendisi zaten başlı başına keyif veren bir unsur iken (androidçiler burada zıplayabilir) bir de geniş ekranlı iPhone kullanmak, amiyane tabirle geniş ekranın dibine vurmak son derece keyifli sonuçlar ortaya çıkarıyordu.
Ancak Lidyalıların başımıza bela ettiği, Liberalizmin titanı, yer altı dünyasının Kerbedos’u, para denen o illet, yokluğunda daralmalar yaratarak bir takım zevklerinizden taviz vermeniz konusunda sizi zorlayabiliyor.

Ben bu konuda başlıktan da anlaşılacağı üzere iPhone 6 Plus olan telefonumu bir başka iPhone başyapıtı olan 5s ile değiştirdim.



Yaklaşık bir haftalık kullanım süreci sonunda 5,5” ekrandan 4” ekrana alışmış vaziyetteyim. Eh 5,5”lik ekranda sorumsuzca gezinmeye alışan ve belki hassasiyetini yitiren parmaklar 4” ekranın hata kaldırmaz naifliğinde beni zorlamadı değil..Gülücük ifadesi göndermek yerine öpücük ifadesi göndermek bir tenhada dayak yememe bile sebep olabilecek ciddiyette hatalardı ki şükür karşımdaki muhatabımın anlayışı ile dayaktan sıyırdık.

iPhone 5s içinde barındırdığı teknolojik özelliklerle iddia ediyorum bugünün şartlarında gayet yeterli bir telefon. Telefonu yoğun ve maksimum verimle kullanmaya çalışan birisi olarak söyleyebilirim ki gerek kullanımdaki hızı, internet üzerindeki işlemleri, kamera performansı gibi gündelik yaptığımız işler için yeterli performansı sunabiliyor. 

İnsan algısı çok ilginç. Ya da alışkanlıklar mı demeliyim. Adeta bir sıvı gibi konulduğu kabın şeklini alıyor. 5,5” lik bir telefonla iki yıl önce olsa “terlik kadar” der dalga geçerdim. Aldım bir buçuk yıl kullandım, yok canım gayette rahat kullanılıyormuş dedim. Şimdi 4” e dönüş yaptım, eh bu şekilde de kullanım olabiliyormuş demek ki diyorum (yalnız sanırım 4,7” i en sonunda ideal nokta olarak kabulleceğim).


Gündelik kullanım açısından iPhone 5s ile 6 Plus arasında performans farkı pek kendini belli etmezken, pil konusu açıldığında 5s sessiz sedasız sahneden çekiliyor. Şuanki kullanımımda öğleden sonra saat 4-5 civarı şarjım %20’ler seviyesine iniyor ki ben bunun çözümünü powerbank ile buldum. Yaklaşık yarım saatlik bir powerbank takviyesi bana geceyi buldurabiliyor. Ayrıca şunu da unutmamak gerek mutfaktaki buzdolabınız ne kadar büyükse mutfak giderleriniz de o denli artacaktır. Aynı mantıkla gidersek telefonunuzun bataryası ne denli fazlaysa telefonla geçirdiğiniz vakitte o oranda artıyor. Haliyle 5s’in batarya performansındaki selefine göre olan düşüş kim bilir belki benim nefsimi terbiye etmeme de neden olur :)))

Sonuç olarak tek elle kullanımı, özellikle kumaş pantolonun cebinde şuursuzca savrulan ve ağırlık yapan 6 Plus'a göre çok daha minimal boyutları ile 5s'in de kendi açısından artıları var. Ve sanırım bu artılar o kadar çok talep görüyordu ki Apple aynı kasa farklı motorla(!) iPhone SE'yi çıkardı.





Ancak geniş ekran alışan parmaklar küçük ekranda panikleyip odunlaşabiliyor haberiniz olsun. Alışana kadar ki süreçte aman diyim kimseye emojili mesajlar atmayın. Gülücük öpücük olarak gittiğinde işler sizin için iyi gitmeyebilir..

7 Aralık 2014 Pazar

Apple Ürünlerini Kılıfa Kurban Etmek (1)

Uzay Yolu..
Yıldız Savaşları..
Geleceğe Dönüş..

Yaşı otuzun üzerinde olanlar için olduça anlamlı olan bu yapıtlar milenyum öncesi dönemde insanların teknolojiye bakış açısını da yansıtıyordu...

6 Ağustos 1945'de Hiroşima'ya atılan atom bombası patladığında Dünyada soğuk savaşın başlayacağı, askeri teknolojinin ardı sıra uzay teknolojisine de ağırlık verileceği belli olmuştu..
Ancak iletişim kavramının globalleşme ile ortaya koyduğu birliktelik teknolojinin seyrinde de değişmelere neden olacak gibi görünüyordu..

Sabit telefonlarla kurulan iletişim evet konforlu ve güzeldi, uzaktaki akrabaların, sevgililerin seslerini duyabilmek çok hoştu, ama kesinlikle kişisel olamıyordu..
Bulunduğunuz ortamda yalnız değilseniz telefonda özel görüşmeler yapmak ölümdü..Hele de sevgilinizle..
İşte bu noktada cepte taşınabilen telefonlar devreye giriyor ve insanlara "kişiselleştirme" özgürlüğünü veriyordu..
Artık insanların teknoloji konusunda bakışları uzayın sonsuz boşluğundan avuçlarının içindeki minik dünyaya çevrilmiş oluyordu..
Oldukça bakir bu alanda Ericsson 628, 688'ler, Nokia 3110, 5110'lar arz-ı endam ediyor, teknoloji nimeti her yıl insanlara yepyeni özelliklerle adeta şov yapıyordu..
Düşünebiliyor musunuz elinizdeki o küçücük şey (küçücük kavramı tartışılabilir) hem bir telefon hem de yılan oyunu ile size hoş vakit geçirtebilen bir eğlence makinesine dönüşebiliyordu..




Sonrasıysa malum..
Mp3 çalma, VGA kalitesinde de olsa fotoğraf çekme vs. vs...
Sonra çirkin çirkin tasarımlarıyla kullanışsız, estetikle ilgisiz dokunmatik telefonlar (esasında basmatik ya da çökmatik demeli) çıktı..
Piyasada öylesine varlarken ve esasında çok da tercih edilmezlerken (ki bu dönemde Nokia, kalitesinin düşürdüğü dandik tuşlu telefonları ile insanların sırtından beslenmeye devam ediyordu) takvimler Ocak 2007'yi gösterdiyor, iPod ve iTunes ile müzik dünyasını sarsan Jobs sahneye çıkıp o gün sadece telefon/cep telefonu dünyasını değil teknolojinin de gidişatını değiştiriyordu.

iPhone sahip olduğu teknik özellikleri ile hep teknolojiyi ileriye taşıyan bir firma oldu..
Zaten bu konu bizim alanımızın dışında..
Biz Apple ürünlerine ikonik bir kimlik kazandıran onları birer arzu nesnesi haline geitren tasarımlarından bahsetmek istiyoruz. 
Esasında Apple'ı Apple yapan takıntılı kişiliği ile yarattığı eserlere ince bir zevki ve dibine kadar da kaliteyi işlemeyi arzu edinen Jobs faktörüdür...
Onun ürettiği ürünler konusunda ne denli titizlendiğini, sırf bir vida tasarımı için bile neler yaptığını az çok duymuşsunuzdur.. (Hatta ilginizi çekerse Walter Isaacson’un ve Michael Mortiz’in kitaplarını önerebilirim.)

Son dönemde daha yoğun kullanılmaya başlanan metal ve Sir Ive'ın ince zevki birleştiğinde insanlara ellerine aldıklarında dokunmaktan zevk aldıkları birer sanat eseri hediye edilmiş oluyordu ve pek tabii ki Apple ürünlerinin sahip olduğu bu nitelikler onları rakiplerinden farklı bir noktaya taşıyordu..
Ben Apple'la metali daha yoğun tercih ettiği son dönemde tanıştım. 2011'de iPhone 3gs ile Apple dünyasına dahil oldum. Ama sonrasında hızlı bir şekilde iPhone 4s, iPhone 5, 5c, Macbook Pro, iPod Shuffle,iPad with Retina Display, iPad Air, Time Capsule ve son olarak iPhone 6&6 Plus.

Tüm ürünlerin tasarım ve üretim aşamasında gösterilen hassasiyet, tüketici kitleye verilen önemi her zerresinde hissettiriyor. Mac OSX veya IOS’un yazılımsal boyuttaki kullanıcı dostu yapısına ise hiç değinmiyorum. Dedik ya meselemiz Apple ürünlerinin tasarımsal inceliği.

Peki ama bunca AR-GE ile ortaya konulan, inovasyon kavramının yaşayan karşılığı şeklinde tanımlayabileceğimiz Apple’ın sanat eseri tarzındaki ürünlerini kılıfla kullanmak onlara bir nevi hakaret olmuyor mu? Bu onların doğallığına bir darbe değil mi?

Ama maddi kısıtlamaların sıkıcılığından kurutlabilseydim tüm Apple ürünlerini keyifle kılıfsız kullanmayı arzu ederdim.
Zira gerek Mac'de gerekse iPad ve iPhone'da ince bir sanatın, tasarım anlayışının yansımasını görüyor ve kaliteyi hissediyorsunuz..ancak dedim ya maddiyat hayattaki tüm zevkleri doyasıya yaşamanıza müsade etmiyor :)

İşte bu nedenle ben de kullandığım üç harika Apple ürününü kılıfa kurban etmek durumunda kaldım..
Hangi kılıfları neden tercih ettiğimi bu yazının ikinci bölümünde devam etmek istiyorum..

Yine buraya kadar gelebilen, sabır gösteren, şöyle bir bakıp tadımlık bir kaç satır okuyan herkese çok teşekkürler..
Kerem GÜREL
Samsun

7 Kasım 2014 Cuma

NEDEN APPLE?

Apple..
Steve Jobs'la efsaneleşen, pek çok analist tarafından onun ölümü ile bocalama yaşasa da hala dünyanın en değerli şirketi sayılan, son çeyrekteki geliri 42,1
milyar dolar, elindeki nakit miktarı 155 milyar doları bulan bir teknoloji devi...

Üzerinde en çok konuşulan, en çok tartışılan şirketlerden biri. O denli ki artık pek çok yerde futbol, siyaset kadar teknoloji muhabbetlerinin de döndüğünü; 
"Mercedes mi BMW mi?"
"Galatasaray mı Fener mi" geyiklerinin yerini 
"Apple mı Samsung mu" sorularının aldığına pek çoğunuz şahit olmuşsunuzdur sanırım.

Geçtiğimiz 12 ayda tam 243 milyon adet iOS cihazı satan bu devle tanışmam 2011 yılı ekim ayına denk gelmektedir, ki bu benim gibi bir teknoloji meraklısı için geç bir tarih olsa gerek.

(1999'da başlayan telefon maceramın kronolojik gelişimi aşağı yukarı bu şekildeydi.)


İlk dokunmatik telefonla tanışmam bir dönem ortalığı kasıp kavuran Nokia 5800 ile olmuştu. Sonrasında yazılımdan, uygulama mağazasından bi haber teknoloji acemisi ben için bir sonraki durak Samsung Wave 2 olmuştu.

Ama ya reklamlarda ya da kimi dizilerin artizlerinde gördüğüm iPhone'lar aklımın bir köşesinde kendine kaçak gecekondu dikmeye çoktan başlamıştı bile. 
Nitekim 4s'lerin tanıtımıyla fiyatları düşen 8gb'lık 3gs'ler ilgi alanımda ele geçirdiği alanı her geçen günü daha da büyütüyordu ki ben planlama aşamasına geçtiğimi fark etmiş oldum. Şuursuzca, koleksiyonunu yaptığım model otomobillerden en değerli olanını bu iş için kurban seçmiştim çoktan.(sonrasında ne pişmanlıklar yaşadım bir bilseniz..300 tl'ye sattığım bu modelin iki yıl sonra 1500-2000 tl gibi satıldığını da gördüm :'(  ) 



Ve gittim.
Gittim ve bir Turkcell bayisinden 12 taksitle (bir kısmını modelden gelen parayla sağlamış idim) iPhone 3gs aldım ve böylece Apple dünyasına adım attım. Aldığım gece telefonun ilk açılış ve kurulumunda ne kadar acemi olduğumu hatırlıyorum şimdi tebessümle...Açılışta otomatik olarak sorulan o sorular yanlış bir şeyler yaparım korkusu ile bana ecel terleri döktürmüş, hemen çevirdiğim Turkcell müşteri hizmetlerindeki elemanın yardımı ile ancak telefonun kurulumunu tamamlayabilmiştim.
Ve o telefon bana ancak iki ay dayandı. Zira, yıllardır içimde usul usul uyuyan teknoloji canavarı uyanmak için bir Apple cihazına dokunmamı bekliyormuş meğer..

Ve ben yine gittim.
Gittim ve bu kez bir Vodafone bayisinden 24 ay taahhütle iPhone 4s aldım. Telefonu almadan önce günlerce cebimde sakladığım Vodafone'un 4s reklam broşürünü hala saklarım her ne kadar köşeleri yıpranmış, buruşmuş olsada..

4s, teknolojiye bakış açımı tümden değiştirdi..Hayatımı kolaylaştırmasının yanı sıra o güne kadar hiç bir cihazın olmadığı kadar dahil oluverdi hayatıma...Uygulama mağazasından beğenilen uygulamalar birer ikişer yüklendikçe ben yeni bir pratiklikle, yeni bir eğlence anlayışı ile tanışıyordum. İlk yaptığım işlerden biri Walter Isaacson'un Jobs'un biyografisini anlattığı kitabı bir yerlerden (?) bulup telefonuma indirmek ve okumak oldu.

O kitap ve kitapta anlatılan Jobs Apple hayranlığıma indirilmiş bir hayranlık kırbacı idi. Steve Jobs'un takıntılı kişiliğinde kendimden de benzerlikler buldum kimi zaman, kimi zaman da iletişim konusundaki eksikliklerine, insanın sinir dünyasını allak bullak eden davranışlarına gıcık oldum.

O zamanlar 3 yaşında olan kızımın bir çok videosunu, pek çok fotoğrafını çektim 4s'le. Her an elimin altında sınıfına göre son derece başarılı bir kamera, f.makinası oldu bana. Onun sayesinde ne zaman büyüdüğünü fark edemediğim kızımın, ileride değeri çok daha artacak belki binlerce fotoğrafını/videosunu çektim. Siz sırf bu nedenle bir teknolojik alete minnet duymaz mıydınız?

Ya onun sayesinde gidermeye çalıştığım bilgi açlığım. Cebimde 24 ciltlik bir Büyük Larousse seti taşıyordum sanki..Kimi zaman beklediğim dişçi sırasında bana yarenlik ediyor, sörf yapıyordum. Kimi zamanda öğrencilerimle kitaplarda neden güncel veriler kullanılmadığını eleştiriyor, telefondan girdiğimiz internette 2012 yılı dış ticaret rakamlarını bulabiliyorduk..Sene sonu geliyor, öğretmenler odasındaki tek bilgisayar not girişi sırasıyla boğuşurken ben kenara çekiliyor ve iPhone'un Retina ekranının rahatlığında usul usul giriyordum notlarımı e-okul sistemine..

Pek çoğunuzun yaptığı gibi film de yükledim, müzik de telefonuma. Ama Apple'ın alternatiflerine göre sunduğu ekstra güvenlik ve onun getirisi rahatlık en çok banka işlemlerinde işime yarıyordu. Benim gibi kredi kartlarına, taksitlere boğulmuş memur takımı için ayın 15'inin ekstra yükten başka hiçbir anlamı yoktur. Düşündüğünüz gibi alem falan yapmıyoruz o gün yani. Zira internet bankacılığı ile artık ayın 15'inde para sanal olarak ordan oraya EFT yapılır, havale yollanır, kartlar ödenir ve siz ya eksi bakiyeye düşer, ortaya çıkan görüntüyü kararan bir surat ifadesi ile izler ya da elde kalan iki haneli rakama düşmüş para için bi ara bi bankamatiği ziyaret edersiniz. İşte bu sanal trafikte Apple için geliştirilen uygulamalar hayatımı bir hayli kolaylaştırıyor bankaların o boğucu atmosferini daha az solumama sebep oluyordu.

Tek başına yapılan kahvaltılarda artık haber sitelerini gezinmek, köşe yazılarını okumak rutine dönüşmüş, gündem takibinden büyük kolaylık sağlar hale gelmişti. 

Rutin olarak yaptığım yaz tatili köy ziyaretlerinde zar zor çeken interneti kullanıp sanal alışverişler yapıp siparişler hazırlayabiliyordum artık..

Apple bana sadece "hayatım toplantı uzayacak galiba, kızımı benim için öp" demeye yarayan bir cihaz vermemiş aynı zamanda bir yaren, bir yaver de vermişti. Hayatımı kolaylaştırdığı kadar artık "can sıkıntısı" kavramı da onun sayesinde hayatımdan yavaş yavaş uzaklaşıyordu.

Artık sıkılmaya başladığınızı hissediyorum...
Yoksa yanılıyor muyum...
"İyi de güzel kardeşim tüm bu saydıklarını bir Samsung'la, bir HTC ile de yapamaz mıydın?" diyorsunuz galiba..
Mantıksal olarak evet Samsung Galaxy S2,S3,S4,S5'ler, Galaxy Grandlar,Neolar,Alphalar, Younglar, Aceler...(ve daha yüzlerce Samsung Galaxy serisi daha) yada HTC One X'ler,One m7'ler m8'ler hepsi de aynı işi görmesi için üretilmiş cihazlar...
Ama bu durumda mantık tek başına işe yaramıyor...Zira beğeniler, beklentiler, kişisel zevkler devreye giriyor...
Çünkü kaliteyi seviyorum...

Evet.
İşte Apple'ı seçmemdeki nirengi noktası bu.
Çünkü ben kaliteyi seviyorum.
Ve Apple bu piyasadaki en kaliteli firma...Bu işi hakkıyla yapabilen tek firma.
Sunduğu ürünler fiziksel anlamda da kullanım anlamında da size kaliteli olduğunu hissettiriyor.Çünkü o teknoloji dünyasının Rolls Royce'u.

Jobs'la başlayan takıntılı üretim anlayışı ufak fireler (iPhone 6 ve 6 Plus'daki kamera çıkıntısı gibi) verse bile hala devam ediyor. 

Kalite kadar önemli hatta onu destekler bir konu daha var ki;
Tasarım.
Apple ürünlerinde hakim olan sadelik, flat dizayn ve kullanıcı odaklı yaklaşım şuan kullandığım iPhone 6 Plus, iPad Air, Macbook Pro ve Time Machine'de kendisini hissettiriyor. 

Ve evet, Apple'ın son güncellemeler ile daha da kuvvetlendirdiği tüm cihazları birleştirme prensibine dayalı olarak oluşturduğu ekosisteme bırakıverdim kendimi. Rahatlığını yaşıyor, keyfini sürüyorum.
Maillerim, Kişilerim, Notlarım, Kitaplarım... hepsi ortak sistemde ve ben birinde başladığım işi diğerinde devam ettirip bitirebiliyorum. Ne Samsung'un ne de Microsoft'un bunu bu kadar kaliteli şekilde sunması şuan mümkün. Bu da yukarıda saydığım (hatta eksik saydığım) tüm maddelerle beraber Apple'ı sektörün bir numarası yapıyor.

Her ne kadar 4.7 ve 5.5 inçlik ekrana sahip son iPhone modelleri ile Apple'ın takip edilen değil takip eden bir firma olduğu söylense de ben Macintoshlardan iPodlara, iPhonelardan iPadlere ve hatta  Watch'a kadar tüm Apple ürünlerinin ya kendi sınıflarını ya da sınıf standartlarını yarattığını düşünüyorum. Bu da Steve Jobs'un bir başarısıdır muhakkak ki neden bilmem ruhuna Allah rızası için bir Fatiha okuma arzusu doğuyor bu aklıma geldikçe.

Bu yazı Apple fan boyluğu için (Türkçeye böyle iğrenç bir kelime de katmış oldum galiba) yazılmadı kesinlikle..Gece yarısı Apple Store önünde kuyruğa girmeye, varını yoğunu ortaya koyup her yıl telefon değiştirme gayretine çok da akılcı bakmıyorum açıkçası. Teknoloji yazarı Serdar Kuzuloğlu'nun bir röportajında bahsettiği gibi ağzındaki çürüğü yaptırmayan nice insan en son çıkan telefonu alma derdinde. İşte bu yanlış.
Çok yanlış.
Bu sektörde Apple'ın politikalarının da ürünlerinin de hatalı kısımları olduğunu/olabileceğini biliyor ve inanıyorum. Ama hatalarla, müşteri kazıklayarak daha fazla kar elde etme derdindeki hissedarlarla dolu bu teknoloji dünyasında Apple diğerlerine göre ürünlerini ve hizmetlerini daha sağlam daha kaliteli sunmayı beceriyor. Yani tüketime dayalı, kusursuz şirket bulamayacağınız bu piyasada Apple Abdurrahman Çelebi* oluveriyor.

*Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman çelebi derler...






31 Ekim 2014 Cuma

iPhone 6 Plus ile İki Hafta

Üç yıllık bir bekleyişten sonra geniş ekran iPhone beklentimin sonucunu ve 4.7” ekranı yetersiz bulup neden ve nasıl 6 Plus’a geçtiğimi burada izah etmeye çalışmış idim…

Şimdiyse yine teknik detaylara, Geekbench, Benchmark vb. test verilerine dalmadan sabah 7.00’dan gece 23.00’a kadar telefonunu pek elinden düşürmeyen son kullanıcı olarak edindiğim izlenimleri, İOS-Android, Apple-Samsung yada 6-6 Plus ikilemini yaşayanlar için paylaşayım arzusundayım.


BOYUTLAR
Öncelikle daha öncede üzerinde tartışıldığı üzere evvela ilk bölümde telefonun büyüklüğünden bahsetmek istiyorum;
3.7, 4 veya 4.2” gibi ekranlara alışanlar için (ki bahsolduğu üzere bendeniz üç yıl 4s kullandım) 5.5” gibi bir telefonu kullanmak pek tabii ki alışma süreci gerektiriyor. Zira iPhone çizgisini koruma adına daraltılmayan çerçeveler telefonu olması gerektiğinden ben diyeyim iri yarı siz diyin çam yarması gibi bir hale getiriyor. Ancak telefonun inceltilmesi ve kenarlara verilen kavis elde tutuş konusunda imdadınıza yetişiyor. 
Zaman içerisinde o ilk elinize aldığınızda dudaklarınızdan kimilerinde usulca, kimilerinde gürleyerek çıkan “ooo haaa” sözcüğü tekrarlanmaz oluyor. Çünkü alışıyorsunuz.
Evet alışıyorsunuz.
Bakın Türk Dil Kurumu “alışmak” sözcüğünü nasıl tanımlıyor;
  “Yadırgamaz duruma gelmek"
Yani elinizde tuttuğunuz son teknolojinin ebatlarını artık yadırgamıyorsunuz.

Bu kadar geyiğe ne gerek var dediğinizi duyar gibiyim. Anlatmak istediğim şu, hassas dengeler üzerine kurulu psikolojinizin yada isterseniz beyniniz olsun, algılarınız üzerinde etkisini gösteriyor ve ilk başlarda gözünüze devasa görünen cihaz zaman içerisinde normal boyutlarda bir telefon gibi algılamanıza neden oluyor. Hatta bir zamanlar gözde telefonlarınızdan saydığınız, “evet abi yaa, telefon dediğin bu boyutta olur” dediğiniz iPhone 5’in ne kadar küçük olduğu izlenimine kapılıyorsunuz. 
Özellikle iki elinizi kullanabildiğiniz durumlarda 6 Plus müthiş keyifli bir telefon. Ama ola ki bir elinizde pazar çantası, BİM poşeti veya köpeğinizin tasması varsa 6 Plus’ı cebinizden çıkarıp görüşme yapmanız, internette gezinmeniz, mesaj yazmanız bir eziyete dönüşecektir. O “Home” tuşuna iki defa tıklayıp ekranı yarıya indirme espirisi var ya, hani tanıtımda öve öve bitiremediydiler. İşte o özellik de hiç bir halta yaramayacaktır, benden söylemesi. Zira iPhone klasiği olan fiziksel home tuşunun alt ortada bulunan yerine parmağınızla ulaşmanız zahmetli olacaktır. O tuşa ulaşmak için avuç içinde tuttuğunuz cihazı avuç içinizden kaydırıp serçe parmağınızın üstüne yüklemeniz gerekecek ki bu durumda telefonu hiç de sağlam şekilde tutmuyor olacaksınız. 2649 ile 3249 lira arasında değere sahip bir telefonu kimsenin bir kerecik bile olsa yere düşürmek isteyeceğini zannetmem.  


Yeri gelmişken bahsetmek istediğim bir hususta tuş kilidinin konumuyla ilgili.. Telefonu nasıl tutarsanız tutun sonuçta tuş kilidinin şu anki konumuna erişebildiğiniz rahatlıkla, eskiden var olduğu yere de ulaşabiliyorsunuz. Bu değişiklik gerekli miydi diye düşünmüyor değilim hani.


TASARIM
Telefonun tasarımı konusunda tek söyleyebileceğim Apple hala iPhone 4/4s çizgisini tutturamadı. Evet 4/4s’in aşırı köşeli tasarımı önceki modellere göre elde tutmayı zorlaştırıyordu ama gayet güzel oranlara sahip bu telefon cam ve çeliğin mükemmel uyumunu sergiliyordu. 

Bu telefonda gösterilen yuvarlatılmış hatlar yerine yine aynı çizgide devam edilmesi gerektiği inancındayım. Ya da en azından aşağıdaki konsept fotoğraflarındaki gibi bir tasarım dili hem eskisine oranla farklılığı temsil edecekti hem de arkadaki farklı renk bantlar 5/5s'in albenili görüntüsünü devam ettirecekti. Belki böylece farklılığı ile size zevk veren telefonunuz HTC One serisine benzemeyecekti.





PİL 
Samsung'un saçma sapan reklamlarıyla aklınca alaya almaya çalıştığı iPhoneların pil ömrü, büyüyen ekranla birlikte insanlarda daha fazla beklenti yaratılmasına neden oldu. iPhone 6 ne yazıkki pil konusunda beklenen performansı sunamazken yukarıda da bahsettiğim üzere sabah 6'dan gece 11-12'ye kadar telefonu elinden düşürmeyen biri için bile 6 Plus son derece yeterli bir performans sunuyor. Aşağıda şuan itibariyle pilin durumu gösterilmiştir.


1 saat 13 dakikalık artı bekleme ve 1 saatlik ek kullanımdan sonra pil yüzde 8 azalmış gözüküyor.


PERFORMANS
Apple'ın yazılımla donanımı nasıl birbiriyle uyumlu çalıştırmayı başardığını bu nedenle de çok yüksek donanım özelliklerine, bilmem kaç cigabayt reme, kaç cigaherz işlemciye ihtiyaç duymadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Evet ama artık Apple'ın klasikleşen 1 gb RAM'i bu cihazda yeterli olmuyor. Kuvvetle muhtemel ki 6s diyeceği bir sonraki Plus serisinde Apple pislik yapacak ve yeni cihaza 2 gb RAM koyacaktır. He 1 gb RAM bu cihaza yetmiyor mu, yetiyor tabii ki, ancak bu tarz bir cihazın sikleti 1gb olmamalıydı.İnternette Safariyle dolaşırken, Facebook'a kısa süreli arayla giriş yaptığınızda sayfaların her seferinde yeniden yüklenmeye çalışması bir süre sonra can sıkıcı oluyor. Bir de bu telefonda da dikkatimi çeken bir sorun var ki beni inatla gıcık etmeye devam ediyor. 
Kilit ekranda cevapsız arama görüp yine kilit ekran üzerinden arama yapmaya çalıştığımda bazen cihazın beyni bulanabikiyor ki 4s'de de, kısa süreli de olsa kullandığım 5-5c modellerinde de buna rastlamıştım. Hala devam ediyor olması ilginç.


KULLANIM
Evinde iPad, iPhone ve Macbook olan biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki 6 Plus elinize geçtiği andan itibaren tabletinizi daha seyrek elinize alacak, bilgisayarınızı ise sadece gerekli zamanlarda kullanmaya başlayacaksınız. Zira ne tablet ne PC hiç bir zaman telefonun yerini alamayacak, çünkü hiç biri telefon kadar sizinle içli dışlı olamayacaktır. Akıllı telefonunuz her daim sizinledir. Bankacılık işlemlerinden, doktorda muayene sırasını beklerken yaptığınız safari gezinmelerine, haber takibinden elektrik kesintilerinde el feneri desteğine kadar hiç bir cihaz, telefon kadar komplike bir yapıya sahip olamayacaktır. İşte bu nedenle 6 Plus'ın her daim yanımda olması benim için bir güven unsuru. O varsa, telefon şebekesinin çektiği, internetin bulunduğu her yerde işlerimi en rahat en verimli şekilde halledebileceğime eminim. 

Handoff özelliğinin de gelişiyle beraber bu yazıda da kullandığım haliyle 6 Plus'un geniş ekranında yazmaya başladığım yazıları (ki bu konuda geniş ekran çok büyük bir rahatlık) tabletten veya bilgisayardan devam ettirebiliyorum. Aynı geniş ekranın gazete, dergi okumalarında, video izlemeleri esnasında da keyif verdiğini benden evvel defalarca  söyleyen oldu kuşkusuz.

Ancak benim asıl takıldığım husus şu ki;
Bilmediği sulara yelken açan Apple 5.5" gibi devasa ekranlı bir model çıkartırken sanki hazırlıksız yakalanmış gibi bir görüntü sunuyor. 4.7"lik 6 ile 5.5"lik 6 Plus arasında ekranın dönmesi dışında hiç bir kullanım farkı bulunmuyor. Ben Apple'ın 6 Plus için farklı bir kullanım tarzına uygun uygulamalar, özellikler geliştirmesini beklerdim. Bu haliyle Plus 6'nın sadece daha büyük ekranlısı olarak kalmış ve bana kalırsa da büyük ekranına rağmen gudük kalmış.

Dik ekran kullanımında (özellikle iki elinizi kullanabiliyorsanız) 6 Plus'da yazı yazmak son derece kolay ve zevkli. Ancak kazara ekranı yan çevirdiğinizde ortaya çıkan klavyeyi yüzde yüz eminimki Steve Jobs görseydi baş tasarımcı Sir Jonathon Ive'ın suratına terliğiyle iki tane kaptırırdı. Ben bu kadar ergonomiden uzak, bu kadar kullanışsız bir klavyenin böylesine geniş bir ekranda nasıl olup da kendisine yer bulduğunu çözebilmiş değilim.



Home tuşuna çift tıkladığınızda karşınıza çıkan multitasking ekranında üst tarafa kondurulan son aranan kişilerin gösterildiği bölümün gereksizliğine değinsem mi bilemedim. O özelliği oraya koyarken akıllarından ne geçiyordu bilemiyorum. Ama hala inatla arka planda çalışan uygulamaların tümünü kapamaya yarayan bir buton konulmamasındaki mantığı çözebilmiş de değilim. Bazen oluyor 40-50 uygulamayı bu ekranda tek tek kapamak can sıkıcı olabiliyor zira.


İki haftayı bir, beraber geçirdiğim 6 Plus'a duyduğum sevgi her geçen gün daha da artıyor. Dilim döndüğünce aklım erdiğince izlenimlerini sizlerle paylaşmak istedim. Umarım bir nebze olsun işe yarar bir yazı olur.

Sabırla okuyan herkese selamlarımla...